5 Ekim 2007 Cuma

Timur Bey'in 1.Çanakkale Seferi

23 Eylül pazar sabahı İstanbul'dan yola çıktık. Yollar boş olduğundan, hızlı sürmediğim ve molalar verdiğimiz halde 5,5 saatte Ezine'ye 30 km. uzaklıktaki yazlığımıza ulaştık. Ufaklık yolculuğun 7/8'inde uyudu. Eceabat - Çanakkale arası feribotta uyukluyor yine...



Timur ilk defa deniz ile yakından tanışmış oldu; inşallah seneye birlikte yüzmeye başlayacağız.

İlk günlerde havanın ve suyun (ilk gittiğimizde 16,5 dereceydi - santigrat cinsinden-, sonradan 22 dereceye kadar ısındı) soğuk olması nedeniyle denize ancak uzaktan bakabildik. Tabi akşamları denize batan güneşi seyretmek te ayrı bir keyif oluyor, bizim oralarda...



Babaannesi, büyük babaannesi ve büyük dedesi, İstanbul'da sıkça göremedikleri torunları ile bol bol hasret giderdi. Birlikte iğde ağacından iğde koparttılar, bisiklete bindiler (seneye 2 tekerlekliye geçecekmiş :)), çiçeklerle oynadılar, konuştular...





27 Eylül günü, Timur'un doğumunun 4. aydönümünde hep birlikte 45 km. mesafedeki ASSOS'a gittik. Assos'u bilen bilir; toplasan 200 metre sahili anca vardır. Ancak şunu öğrendik ki:

1) Bebek arabasıyla o taşlı yollarda dolaşmak hakikaten zormuş,

2) Arabayı itebilirseniz, çocuk sarsıntıdan hemen uykuya dalıyor (veya kendinden geçip bayılıyor, bilemiyorum :)).


Güzel bir akşam yemeğinden sonra evimizin yolunu tuttuk. (1 tavsiye daha: Assos'ta sadece balık yiyin...)



Sonraki günlerde, yine yakın sayılabilecek mesafede bulunan Gülpınar'a bağlı BABAKALE köyüne ve merkezdeki APOLLON Tapınağına gittik.

Babakale, anakara olarak Türkiye'nin en batıdaki ucu olan gerçekten çok hoş bir bölge fakat son 10 senedir hemen hemen hiçbir şeyin değişmediğini üzülerek gördüm.

Timur'la birlikte kaleyi de dolaştık ama nefis manzarası dışında kalede görecek birşey olmadığından ve şiddetli esen rüzgar nedeniyle çabucak çıktık. Suratına rüzgar estiğinde nefesini tam ayarlayamadığı için rahatsız oluyor beyimiz...




Apollon tapınağında da restorasyona başlanmış, Efes Pilsen sponsorluğunda. İnşallah sonunu getirirler...



2 Ekim günü öğle vakti İstanbul'a doğru dönüş yolculuğuna çıktık. Dönüş yolunda gözleri açıktı bizimkinin. Yine bir feribot sefası; bu sefer Lapseki - Gelibolu arasında...




Yanakları güneşten hafif pembeleşmiş, dişleri iyice büyümüş, daha da tatlılaşmış olarak döndü beyimiz İstanbul'a. Bakalım bir sonraki sefer nereye ve ne zaman olacak?

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Ethem'ciğim,

Artık iyice eminim, seninle detay hastalığımızdan başka (..ki sen "santigrad" açıklamanla zirve yapmışsın!) tatil anlayışımız dahil olmak üzere çok ortak noktamız var.

Eee babalar bu kadar benzeşirken, oğullar da fena geçinmezler diye düşünüyorum. Ne dersin, artık tanışma zamanı gelmedi mi?

Ethem dedi ki...

Hem ufaklıkların hem de annelerinin tanışma zamanı geldi bence de...